Mayıs 09, 2018 17:28 Europe/Istanbul

Bugünkü sohbetimizde Avrupa'da islamofobi ve İslam düşmanlığının çeşitli şekillerine değineceğiz.

Avrupa ülkelerinde islamofobi ve Müslüman düşmanlığı, çeşitli şekillerde  yaşanmaktadır ve bu olay artık bu ülkelerde yaygın bir harekete  dönüşmüştür.  Avrupa'da yaşayan Müslümanlar her gün yeni kısıtlamaların uygulanmasını beklemeleri gerekir.  Erkeklerdeki sakal, kadınların giyimi ve hatta Müslüman adına sahip olmak,  ırkçı davranışlara eşdeğerdir.  Hatta Müslüman olmayan fakat Müslümanlar gibi sakalı olan,  beyaz tenli olmayan ve Müslümanlara benzeyenler bile ırkçı davranışlara maruz kalıyorlar. 

İndependent  gazetesi bu konuda yayınladığı makalede Müslümanlara benzeyen İngiliz erkeklerle yapılan röportajlara dayanarak açıklanan sonuçlara değiniyor. Sonuçlara göre bu kişiler,  evlerine hayvan pisliklerinin atılması, mağazalarının camlarının kırılması, terörist veya IŞİD olarak hitap edilmek gibi İslam düşmanlığı olaylarına ve saldırılarına maruz kalmışlardır. Söz konusu çalışmada araştırmacılar 19 ile 59 yaş arasında siyah, beyaz, Hristiyan, Hindu, Sih ve dinsiz 20 İngiliz erkekle röportaj yaptılar.  Röportaj sonucuna göre İslam düşmanlığı olayları özellikle Britanya’nın , Avrupa Birliği'nden çıktığı referandumun düzenlenmesi ve yaşanan Terör olaylarının  ardından artış kaydetmiştir. 

Britanya Avam kamarasında nefretten kaynaklanan suçlarla ilgili yapılan haftalık brifingde söz konusu araştırmanın sonuçları  sunuldu. Britanya’nın  Birmingham Üniversitesi'nde Kriminoloji profesörleri, Omran Evan ve Irene Rampy,  Müslümanlara benzeyen fakat Müslüman olmayan erkeklerin islamofobi konusundaki tecrübeleri ile ilgili görüşlerini açıkladılar.

Omran Evan yaptığı açıklamada söz konusu araştırmaların da  gösterdiği gibi nefretten kaynaklanan suç faillerinin nasıl da kendi kurbanlarını sadece önyargılarına ve  kalıplaşmış yanlış düşüncelerine dayalı olarak hedef aldıklarını gösterdiğini söyledi. Her iki profesör,  nefretten kaynaklanan suçlarla  ilgili raporların  kamuoyuna açıklanması için bir kampanyanın başlaması ve benzer suçlara karşı nasıl davranılacağını  öğreten eğitim atölyelerinin kurulma önerisinde bulundular.

Konu ile ilgili olarak Britanya basınından standart gazetesi bir makalede şöyle yazdı: Londra polisi, Ulaştırma firması ile  ortaklaşa yaptıkları bir çalışmada, kamu taşımacılık sisteminin herkese güvenli olması  gerektiğini hatırlatmak için " nefretten kaynaklanan suçları tanıma haftası" bağlamında tüm Londra'da 200 program düzenliyorlar.  Polis memurları bu program doğrultusunda Londra'nın Doğu camisini ziyaret ederek ve otobüs ve metro duraklarında bulunarak,  halktan nefretten kaynaklanan suçları rapor etmelerini istiyorlar.  Britanya’daki resmi istatistiklere göre 2017 bahar aylarında nefretten kaynaklanan suç oranları yüzde 25 artmıştır.

Yine aynı konu ile ilgili Britanya’da yayınlanan bir habere göre nefret suçları ile ilgili düzenlenen bir oturuma, işçi Partisi lideri Jeremy Corbyn  de katıldı. Britanya parlamentosunda Kuzey Islington  temsilcisi olan Jeremy Corbyn, medyadan islamofobiyi yaygınlaştıran elemanlar olarak söz ederek sitemde bulunuyor.  Jeremy Corbyn suçları önlemek kampanyası doğrultusunda,  Müslümanlar ve İslam haberleri ile ilgili Medya kurumlarının haber sisteminde bazı oturumlar düzenlenmesi gerektiğini önerdi.

Bu arada Islington seçim bölgesi konsey başkanı Richard Watts da yaptığı konuşmada şöyle dedi:  ben,  İslamofobi ile mücadele doğrultusunda kendi görevlerini yerine getirmek için yerel medyaya bir fırsat veriyorum; Biz medyadan mantıklı davranmasını bekliyoruz.

Toplantıya  katılan Müslüman bayanlar da nefretten kaynaklanan suçlarla ilgili kendi tecrübelerini açıklayarak,  giydikleri tesettür nedeniyle dışarıda her gün  hakarete uğradıklarını belirtiler.

Gerçi batıda medyanın ve bu ülkede ifade özgürlüğünün var olduğu iddia ediliyor, fakat batıdaki medyanın propaganda stratejisi ve çalışmalarının büyük bir bölümü hükümetlerinin siyaseti ve partilerinin Müslümanlara karşı davranışından etkilenmektedir. Avrupa'da göçmen düşmanlığı ve İslam düşmanlığı birbiriyle iç içe girmiştir.  Maalesef son yıllarda da göçmenler ve Müslümanlara karşı olan parti ve siyasetçi, daha sert programlar ve sloganlara sahip olursa, halk tarafından daha fazla destek görüyor ve seçimlerde kazanma şansı daha yüksek oluyor.  Bu bağlamdaki en son gelişmelerden birisinde  Avusturya'da göçmen düşmanı " özgürlük partisi"  15 Ekim parlamento seçimlerinde oyların %27'sini kazanarak 2. Parti olarak meclise girmeyi başardı.  Büyük bir ihtimalle bu parti gelecek Avusturya  hükümetinin ortağı olacaktır.  Böylece Avusturya'da göçmenler ve Müslümanlara karşı daha fazla kısıtlama uygulanmasını beklemek gerekiyor. 

Bu bağlamda Çek Cumhuriyeti'nde ırkçı Özgürlük ve Doğrudan Demokrasi Partisi (SPD) ülkede cami yapımı, burka  ve sokakta namaz kılmaya  yasak getirecek bir plan peşindedir.  Parti üyelerinden Yaroslav Jolick  şöyle diyor:  bizim ülkemize göç edenler,  bizim yaşam tarzımızla uyum sağlamalıdır,  biz onlarla değil.

Miladi 2000 yılından itibaren bazı Avrupa ülkeleri burka yasağı getiren yasaları onaylamaya çalışıyorlar.  Bu bağlamda Fransa,  Avrupa Birliğine üye ilk ülke olarak 2011 yılından itibaren burkaya yasak getirdi.  Fransa Avrupa'da islamofobi ve İslam düşmanlığı alanında öncü ülkedir ve bu öncülüğü şimdiye kadar da  korunmuştur.  Genel olarak benzer yeni kısıtlamalar, Avrupa'da ilk kez Fransa'da uygulanıyor.

Fransa'da en son gelişmede terör karşıtı yeni yasasının onaylanması,  Müslümanları daha fazla terör suçlusu gösterebilir.  Söz konusu yasalar uyarınca milli güvenliğin korunması ve dini özgürlükler arasında hiçbir fark ve ayırım yoktur.  Fransız Müslümanlar iki seneden beri hükümet tarafından mercek altına alınmış ve onlara karşı güvenlik eylemi adı ile gerçekleşen girişimler artık geçici olmaktan çıkarak, daimileşmiştir. Fransız yetkililer yasal olarak polise bu evlere saldırmaya ve zanlı olarak teşhis ettikleri kişileri mahkeme kararı olmaksızın tutuklama veya camileri kapatma yetkisi veriyor. 

Fransız Müslümanların birçoğu ve insan hakları grupları söz konusu terör karşıtı yasaların kötü sonuçları hakkında uyarıda bulunmuşlardır.  Söz konusu yasalar, hiçbir delil ve kanıt olmaksızın sadece zanlı olmak,  söz konusu kişileri, tutuklanma ve ibadet mekanlarının da kapatma  tehlikesiyle karşı karşıya getiriyor;  böylece her Medeni aktivist sırf düşünceleri bahanesi ile suçlu sayılabiliyor.  Söz konusu yasaların onaylanması bir yandan ve geçicilikten çıkarak daimileşmeleri diğer yandan,  Fransız Müslümanları  baskı altında tutuyor. 

Bu arada Müslüman görünümlü birkaç teröristin davranışları ve eylemleri nedeniyle tüm Müslümanları suçlamak, sadece teröristlerin çıkarlarını  sağlar ve siyasi liderlerin terörist eylemlere karşı aceleci tepkileri  ve tüm Müslümanları suçlamaları,  sadece Müslümanların tecrit edilmesini ve aşırıcılık şiddetine karşı  kapsamlı mücadeleyi engelliyor.  Benzer yasalar aslında teröristlerin belirlenmesi için kapsamlı araştırmaların yerini almaktadır. 

Tüm Müslümanları hedef alarak hepsini bastırmak,  hükümetleri hedeflerine ulaştırmazken toplumdaki birliktelik ve vahdeti de yok ediyor ve nefret ve bağnazlığı yaygınlaştırıyor.  Son yıllarda bazı Avrupa kentlerinde yaşanan terör olayları, ki genelde IŞİD sorumluluğunu kabul etmiştir,  bir çok Avrupa ülkesinin anti terör veya terörizm ile mücadele adı altında bazı yasalar onaylamasına sebep olmuştur.  Bu da söz konusu hükümetlerin kendi yapılarındaki zaaftan kaynaklanıyor ve Paris'ten Berlin'e kadar tüm Avrupa Birliği'nde Müslümanları baskı altında tutuyor.  Uluslararası Af Örgütü bir süre önce yayınladığı raporunda şöyle yazdı:  tüm Avrupa'da terörizm ile mücadele yeni yasaları, Müslümanlar ve göçmenlere karşı ayrım ile korku ve yabancılaştırma duygularını yaymaktadır.

Söz konusu örgüt son yıllarda 14 Avrupa ülkesinde özellikle casusluk faaliyetlerinin güçlenmesi ve yetkisinin arttırılması ile ilgili alınan güvenlik kararlarının,  hiç de iyi sonuçları olmayacağı konusunda uyarıda bulunuyor.