Temmuz 21, 2018 22:17 Europe/Istanbul

Bu hafta sizlerle Müslüman olmayan bir kadının bir hafta boyunca Müslüman birisi olarak yaşam tecrübesini ve daha sonra da Britanya ve Almanya'da Müslümanlara saldırı oranlarının artması konusunda konuşacağız.

Batıda İslamofobi adlı programımızın bu haftaki bölümüne,  Müslüman olmayan bir kadının,  bir hafta boyunca Müslüman biri olarak yaşam tecrübesiyle başlıyoruz.  Britanyalı  Katie Freeman söyle diyor:  Manchester kentinde bir hafta için bir Müslüman olarak yaşam tecrübesi benim gözlerimi İslamofobi  konusunda açtı.Hemşire yardımcısı olan Katie Freeman sosyal bir tecrübe olarak, " Ben bir Müslümanım haftası"  belgeselinin yapımında Britanya televizyonu 4. Kanalı ile işbirliğine karar verir.  43 yaşındaki Katie Freeman aldığı kararın  ardından başını örterek tesettürlü giyinmeye karar verir.  Kendisi şöyle anlatıyor:  benim Müslümanlardan korkmama sebep olan bazı yoğun önyargılarım vardı,  fakat bu programa katılmak benim görüşlerimi değiştirdi ve gözümü İslamofobi konusu  ile ilgili açtı.

Program sürecinde, Freeman bir hafta boyunca Müslüman bir aile ile birlikte yaşadı; bu mesele onun Müslümanları  daha iyi tanıyarak görüşünün değişmesine sebep oldu.Katie bir hafta boyunca bir Müslüman olarak yaşam tecrübesi hakkında şöyle diyor:  Bir gün tesettürlü olarak yolda yürürken Komşulardan birisi bağırarak " Acaba bizi patlatmak mı istiyorsun" dedi ve ardından diğerleri de " burası Müslümanların yeri değil" dediler.Katie Freeman bu nefret dolu bakışın, psikolojisini  nasıl etkilediği hakkında ise şöyle diyor:  daha önce sözlü hakaretleri tecrübe etmediğim için,  korkuyor ve kendimi güvende  hissetmiyordum, fakat bu durum Müslümanların her gün tecrübe ettikleri duygu ve durumdur.

Britanya'nın  3 milyonu aşkın Müslüman vatandaşı vardır.  Katie Freeman'ın da  1 haftalık Müslüman olarak yaşama tecrübesinden belirttiği üzere bu kesim sürekli sözlü hakaretler ve nefret dolu bakışlara maruz kalıyorlar.  Britanya  İçişleri Bakanlığının istatistikleri de bu konuyu açıkça gözler önüne sermektedir.  Dini ve ırkçı nefretten kaynaklanan suçlar hakkında milli bilgilendirme haftası münasebetiyle Britanya İçişleri Bakanlığı yeni istatistikler yayınlayarak,  son bir yılda nefretten kaynaklanan suçlarda % 29 oranında artış yaşandığını duyurdu

Britanya İçişleri Bakanlığının verilerine göre Britanya polisi 2016 ve 2017 yıllarında nefret sebebiyle işlenen 80 bin  400  suç vakası kayda geçmiştir.  Bu veriler Britanya’da nefretle işlenen suç sayısında eşsiz yoğun bir dalganın  özellikle Britanya’nın Avrupa Birliği'nden çıkma referandumu ve de terör saldırılarının ardından yaşandığını belirtiyor.  Bu  veriler sadece rakamlardan oluşmuyor;  bunlar bir babayı camiden çıkarken ailesinden sonsuza kadar alan,  hamile bir Müslüman kadının  alışveriş yaparken bebeğini düşürmesine sebep olan,  ve birçok Müslüman kadının sırf başlarını örttüğü ve tesettürlü olduğu için sokakta saldırıya uğradığı vakalardır.

Müslümanlara negatif ve olumsuz bakış ve görüş,  sadece İslam karşıtı radikal liderler ve siyaset adamları ile aşırıcı grupların girişimlerinden kaynaklanmıyor.  Medya  kuruluşları ve haber çevreleri de  izledikleri politikalar doğrultusunda yaptıkları propaganda ve sundukları haber bültenleri ile kamuoyu arasında Müslümanlara karşı nefretin yayılmasında büyük payları vardır.  Bu  alanda ise Britanya medya kuruluşları öncü sayılıyorlar. Yapılan  birçok araştırma,  haber servislerinin islamofobi eğilimli  raporları ve yayınlarının,  ülkede Müslümanlara karşı düşmanlığın artması ile direkt bağlantılı olduğunu gösteriyor.  

İslamofobiden kaynaklanan suçlar,  bazen Müslüman olmayanlara karşı bile işlenecek seviyede yükselmiş bulunuyor.  Son  zamanlarda,  tipleri Müslümanlara benzeyen veya giyinme tarzının Müslümanlar gibi olan gayri  Müslimlere yapılan saldırılar hakkında yeni bir rapor yayınlandı.  Maalesef  Avrupa'da İslam düşmanlığı ve İslamofobi  süreci,  hükümetler ve toplum düzeyinde yayılmaktadır. Almanya siyasi, ekonomik ve sosyal araştırmalar Vakfı'nın (SETA)  en son raporuna göre " Müslümanlara karşı saldırı" bu ülkede 2015 yılından beri 4 kat artmıştır.Söz konusu rapora göre  Müslümanlara karşı nefret ve ırkçılık ve İslam düşmanlığı duyguları,  Almanya çapında eğitim, medya, hukuk ve sanal ortam  alanlarında yayılmaktadır.  

Siyaset Sosyolojisinde Uzman olan Alexander Lewisky bu raporda şöyle yazıyor: Almanya'da Müslümanlardan nefret duyguları 2015 yılından itibaren gitgide artarak Müslümanların çoğunluğunu etkisi altında almıştır, öyle ki 2014 yılından şimdiye kadar Müslüman göçmenlerin sığınma evine 199 saldırı vakası kayda geçmiştir.Lewisky  2015 yılında saldırıların 1031'e  yükseldiğine işaretle,  Müslümanlara karşı saldırı sayısının 2016 yılında en yüksek seviyeye ulaştığını belirtiyor.

Almanya federal polisi de  Müslümanların merkezlerine haftada bir veya iki saldırı düzenlendiğini açıkladı;  fakat gerçek saldırı sayısı yayınlanan istatistiklerden çok daha fazla olduğu tahmin ediliyor, zira birçok saldırının polise rapor edilmediği biliniyor.  Almanya yetkilileri haftada 17 İslamofobi saldırısı gerçekleştiğini açıklarken, ülke medya ve  haber çevreleri her hafta benzer saldırılar ile ilgili yaklaşık 37  haber yayınlıyorlar.  Bu arada  Almanya halkının Müslümanlara karşı akıldışı önyargıları ve ortada hiçbir kanıt yokken, terör cinayetlerinden Müslümanları sorumlu bildikleri, maalesef yaşanan bir gerçektir.

Raporda  ayrıca Almanya halkının yarısının İslam düşmanlığı tutumuna sahip olduğuna işaretle,  Müslümanlara karşı nefretin sosyal ve ticari konuları da etkilediği,  Almanya hükümetinin de bu insanları ırkçılığa karşı korumak amacı ile gereken tedbirleri almasına ilaveten ırkçılık ve dini ayrım ile mücadele bağlamındaki yasaların çapını genişletmesi gerektiğine vurgu yapılıyor.Fakat genelde Avrupa hükümetleri Müslümanlara ve İslami mekanlara saldırının arttığına dair raporlara pek fazla önem vermeyerek ilgisiz kalıyorlar.  Bu  ilgisizlik birçok konuda bilinçlidir ve Avrupa hükümetlerinin İslamofobi  bağlamındaki makro politikalarının bir parçasıdır.  Bir çok Avrupa ülkesinde İslam düşmanı aşırı sağ partilerin başarısı dikkate alınırsa bundan sonra Avrupa hükümetlerinin siyasetlerinde daha fazla İslamofobi ve İslam düşmanlığı politikalarına şahit olmamız gerekiyor.

Almanya'da  aşırı sağ eğilimlere sahip Almanya için Alternatif partisi-ADF ( Alternative für Deutschland)24 Eylül parlamento seçimlerinde zafer kazanması ile birlikte,  bu sefer Avusturya'da yine aşırı sağ eğilime sahip Avusturya Özgürlük Partisi-FPÖ (Freiheitliche Partei Österreichs) 15 Eylül parlamento seçimlerinde yaklaşık oyların %26'sını  kazanarak 3. Parti olarak meclise girmeyi başardı.  bu partinin Avusturya'da koalisyon ortağı olma ihtimali ise yüksek.Çek Cumhuriyeti'nde ise en son seçimlerde yine sağ eğilimli, Andrej Babiş'in liderliğindeki  göçmen düşmanı ANO partisi  20 ve 21 Kasım seçimlerinde  oyların  %30’undan fazlasını kazanarak 1. Parti olarak meclise girmeyi başardı.  Avrupa ülkelerinde sağ ve sol geleneksel eğilimli partilerden aşırı Sağ partilere geçiş, Avrupa'da İslamofobi  ve İslam düşmanlığı görüşlerden kaynaklanıyor.