Mayıs 16, 2021 22:05 Europe/Istanbul

Tanıştırayım, WWW, evet “internet”. Bugün bu ünlü 3 W ile daha fazla ve daha yakından tanışmak istiyoruz.

Siz de mi acaba ...........hanım/ bey? Sizden bu 3 tane W harfini internetle karıştırmanızı beklemezdim. Sanırım önce ikisi arasındaki farkı anlatmam gerekiyor, tabi ki selamdan sonra.

 : selam

Gerçek ve sanala hoş geldiniz. Bugün sohbetimizin 2. Bölümünde sizlerleyiz.  Gerçi tarihin ne olduğu pek bir şeyi değiştirmiyor, zira tarih ne olursa olsun sizler ne zaman isterseniz ve nerede olursanız olun, bizleri www.parstoday.com adresinden rahatlıkla ve ücretsizce dinleyebilirsiniz.

İsterseniz biraz geriye gidelim, internetin doğum gününe, yaklaşık 1960 yıllarına, internet soğuk bir savaşın kızgın ateşinin ortasında doğdu. Tam da Sovyetler ile Amerika’nın kendi üstünlüklerini diğerine ispatlamak istedikleri dönemde, bir üniversite hocası yani Joseph Carl Robnett Licklider, bilgisayarları birbirine bağlamak için bir ağ oluşturdu ve 9 yıl sonra küçük bir haberleşme ağı dünyaya geldi. Amerikalılar kendi teknolojilerinin üstünlüğünü ispat etmek için bu ağı genişletmeye çalıştırlar. Onlar ARPA firmasını tesis ederek ve Telekomünikasyon tesislerinin kullanarak, farklı şehirler arasında bir bilgi ağı oluşturdular.

Miladi 70’li yıllarda bu ağın ABD sınırlarının dışına taşacak genişlemesi ile birlikte birçok yerel ağlar da oluşup birbirine bağlandı. Yıllar sonra ARPANET firmasının eksenliğinde birbirine bağlanan bu yerli ağlara “internet” denildi. İnternetin doğumundan 30 seneden sonra bu ağ öyle büyüdü ve genişledi ki artık ARPANET, bu ağı kontrol etmek ve yönetme gücünü kaybetti. Bu  yüzden feshedildiğini ilan etti ve internet bağımsız bir yapı olarak hayatına devam etti.

 

Web veya işte o 3 tane W harfi ise internetten sonra ortaya çıktı. Aslında internet bir kap ve “web” ise içindeki sudur. Aslında web hikayesi, kağıt üzerindeki bilgiler yerine dijital bilgi düşüncesinden başladı, fakat “web”in çalışmaya başlamasına kadar uzun bir yol vardı. İngilizcede “web” demek, örümcek ağı demektir! görünüşe göre “web” olarak tanıdığımız şeyin bu anlam ile yakından uzaktan bir bağlantı yoktur, fakat acele etmeyin, pek de sanıldığı gibi alakasız değiller.

Web”i düşünmek için zihnimizde beraber birkaç adım atmamız gerekiyor. Birinci adımda sade bir örümcek ağı düşünün, şimdi ağa takılan böcekler yerine bazı dijital bilgiler içeren sayfalar düşünün. Bir sonraki adımda bu örümcek ağının yer küresi kadar büyüklükte düşünün. Şimdi gözlerinizde canlandırdığınız görüntü işte ünlü 3 harftir, World yani dünya, Wide yani geniş ve Web de örümcek ağı. Bunların bir arada olmasına “dünya çapında geniş ağ” denilir.“web”in 3 kuşağı vardır. birinci web kuşağı, her sayfanın içeriği, sahibi veya sahipleri tarafından oluşturulur ve muhataplar sadece içerikteki bilgileri alabilirler. “web”in bu kuşağında muhatap ve içerik üretenler arasına hiçbir etkileşim yoktur.

İkinci kuşakta, muhatap da bizzat içerik üretebilir. Burada sadece bilgi alışverişi yapılmıyor, kişiler arasında teamül de yapılıyor. Günümüzde geniş çapta boy gösteren sosyal ağların bir çoğu “web”in bu kuşağının örnekleridir. Bu kuşakta arama motorları, bilgileri, onlar için seçilen isimlere göre ve içeriğine hiç dikkat etmeden muhataba sunar. Başka bir ifade ile arama motorları akıllı değiller ve kullanıcıların istediği anahtar kelimeyle sunulan içeriğin alaka düzeyini anlamıyorlar. Muhakkak sizin de başınıza gelmiştir, bir isim arıyorsunuz fakat sunulanların içeriği, sizin aradığınızla yakından uzaktan alakası yoktur.

İşte bu konu, weblerin 3. Kuşağını oluşturuyor. Arama motorları da akıllı olmalı ve aramalar ise daha fazla bileşenler üzerine şekillenmeli. Buna ilaveten kullanıcılar da ulaşabildikleri bilgiler arasına mantıklı bir bağlantı kurabilirler. Mesela takvim günleri arasında ve makbuzların son ödeme günleri arasında bir bağlantı kurabilirler böylece kendi ödemelerini de zamanında yapabilirler. Şu anda, görüntü tabanlı arama olasılığı üçüncü nesil web siteleri alanına giriliyor olarak düşünülebilir.

Fakat neden internet ortamına sanal ortam diyoruz? Bizim  için gerçek, anlaşılabilir dış gerçekliğe göre var olandır ve sanal da, düşünce ve zihnimizi söz konusu gerçeğe yönlendiren seçtiğimiz zihinsel bir sözleşmeyle bizi hakikata götürendir. Yani, özetlersek, sanal, gerçeğin temsilcisidir, fakat burada bu temsilcinin önemli özelliklerinden biri, her şeyin kendisi yerine onun etkileri ile karşılaşmamızdır. İşte tam da bu yüzden internete sanal ortam diyoruz. İnternet ortamında çevremizdeki olaylarla karşılaşmıyoruz, başkaları tarafından yapılanlar, veya etkileri ile haşir neşir oluyoruz.

İzin verin meseleyi bir örnekle açıklayayım. Bir köpeği düşünün çeşitli sanal ortamlarda kendisi için bir çok sayfa açmış, her sayfanın farklı isimleri var ve içine istediği her şeyi yazabilir. Birinde kendini sanatçı, diğerinde sporcu, doktor veya her hangi başka biri olarak tanıtabilir, üstelik bir çokları da söylediklerine inanabilir veya hatta onun sahip oldukları şeyleri bile kıskanabilirler. İlginç olan ise eğer bir gün bu köpek, yaptığı gösterişten yorulur ve köpek olduğu gerçeğini açıklarsa, belki de kimse sözlerine inanmaz. Tabi ki bu örneğin bir soru var ve o da sanalın, mutlaka doğruya ve gerçeğe karşı olmamasıdır, ama böyle bir özelliği de olabilir.

Hepimiz hayatımız boyunca, yaşamımızı daha iyi bir duruma getirmek ve kendimizi tatmin etmek için, karşılaştığımız konuları en iyi şekilde çözmeye çalıştığımız fakat bazen de başarısız kaldığımız oluyor. Gerçek yaşamın sorunlarını çözmekten umutsuz olanlar, sanal dünyaya dalarak gerçek sorunlarını çözme başarısızlığından kaçmaya çalışıyorlar. Onlar gerçek hayatta ulaşamadıkları gerçekleri, sanal dünyada arıyorlar ve kendi başarısızlıklarını sanal dünyadaki başarıları ile telafi etmeye çalışıyorlar.

Bu duygu bazılarında zayıftır fakat bazıları da bu sorunu, hastalık derecede çok ciddi oranda yaşıyorlar. Bu hastalık (ひきこもり or 引き籠もり) Hikikomori’dir, evet doğru tahmin ettiniz, bu bir japon adıdır zira ilk kez Japonya’da dikkate alındı. Bu hastalar gerçek dünya ile tüm bağlarını kesiyorlar ve sadece sanal dünyada yaşıyorlar.Hiçbir zaman unutmayalım; sanal dünya günümüz yaşamın vazgeçilmez ve ayrılmaz bir parçası olsa da hiçbir zaman sanal ve gerçek yaşam arasındaki sınırları unutmayalım. Hatırlar mısınız geçen sohbetimizde günümüz insanı Pinokyo’ya benzetmiştik. Sanal ve gerçek arasındaki sınır, bizi Pinokyo’ya dönüştürendir. Pinokyo ile aynı kaderi paylaşmamak için kendinizi test edin ve gerçek isteklerinizi sanal dünyada ne kadar aradığınıza bakınız.