Temmuz 12, 2020 10:24 Europe/Istanbul

Geçen bölümde Kore yarımadasının ve Kuzey Kore'nin Amerika'nın bölgesel siyasetleri çerçevesinde arzettiği önemi ele aldık. Bu bölümde ise Amerika siyasetlerinin önemini ve altılı müzakerelerin önemini ele alacağız.

Kuzey Kore'nin Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşmasından çekilmesinin ardından Ağustos 2003'te Çin'in başkenti Pekin'de  Kuzey ve Güney Kore, Japonya, Çin, Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri arsında Kore yarımadasının nükleer olarak silahsızlandırılması yönünde altı taraflı müzakereler başlatıldı.  

Amerika bu müzakereler çerçevesinde  Kuzey Kore'nin nükleer programının geri dönülmez bir duruma gelmesini, gerçeklerin araştırılmasını ve bu programı durdurma çalışmalarını tamamlama niyetinde idi. Bu hedefi gerçekleştirmek için ise ilk olarak  inisiyatifi eline alıp Kuzey Kore'nin nakit paraya erişimini engellemeye çalıştı.  Bu müzakereler ise Pekin'in inisiyatifi ile düzenlendi. Çünkü bu ülke  gerilimlerin artması ve Amerika'nın Kuzey Kore'ye savaş açma ihtimalinden kaygı duyuyordu. 

Ancak Kuzey Kore krizin çözülmesi için üç aşamalı bir çözüm yolu önerdi. Buna esasen  Kuzey Kore nükleer ve füze çalışmaları ve programlarını Amerika'nın saldırmazlığı, tacizden uzak durmasına, diplomatik ilişkiler başlatmasına ve ekonomik yardımlar yapmasına bağlı kıldı.  Altılı müzakereler  2003 ve 2004'te üç dönem düzenlendi.  Altılı müzakerelerin Şubat ve Haziran 2004 oturumlarında  Amerika  Kuzey Kore'nin nükleer faaliyetlerinin tamamen durdurulmasını istedi. Ancak bu talep Pyongyang'ın tam karşı duruşu ile karşılandı. 

Haziran 2004'te müzakerelerin üçüncü turunda ise özel olarak Amerika ve Güney Kore, Kuzey Kore'nin nükleer faaliyetlerini 3 aylığına durdurmasını ve nükleer programları ile ilgili tam bilgili bir raporun sunulmasını istediler.  Bu müzakereler, 2003 ila 2008 yıllarında Güney Kore'nin başkanlığını yapan Roh Moo-hyun'un göreve gelmesine tekabül etti. Roh Moo-hyun ise Kuzey Kore ile uzlaşma siyaseti olan Parlak Güneş stratejisine sıkı sıkıya bağlı bir insandı. Bu doğrultuda da Amerika ve Kuzey Kore'nin 11 Eylül olaylarının ardından işbirliklerinin kesildiği sırada bile  2003 yılında  Güney Kore'nin Kuzey Kore'ye yatırım yapma projelerini kolaylaştırmak için Kaesong Sanayi Bölgesini kurdurdu. 

Tüm bunlara rağmen altılı müzakereler üyeler arasında özellikle de Amerika ve Kuzey Kore temsilcileri arasındaki gerginliklerden dolayı 1 yıllığına askıya alındı.  19 Aralık 2005'te ise  altı yanlı müzakerelerin  dördüncü turu düzenlendi ve üyeler " İlkeler Bildirisi"nin yayımlanması hususunda anlaşmaya varıp bu anlaşmayı imzaladılar.  

Bu bildiride katılımcılar Kore yarımadasının nükleer olarak silahsızlandırılmasına vurgu yapıldı. Tüm üyeler  Kore yarımadasının nükleer olarak silahsızlandırılmasını hedefleyen 1992 Kore yarımadası ortak bildirisini yeniden gündeme aldılar.  Kuzey Kore bu müzakere etabında ise  bu ülkeye   hafif su reaktörü yapılması ve ekonomik ve enerji yardımı yapılması halinde nükleer programlarını durduracağını kabul edeceğini belirtti. Ancak Kuzey Kore bu reaktörlerin yapılmadığı sürece nükleer programını durdurmayacağını belirtti. 

Bu süreçte Kuzey Kore'nin üst düzey müzakerecisi Kim Kay Gavan  Amerika'nın mali yaptırımlarının altılı müzakerelerin yenilgisine yol açtığını açıklayarak Kuzey Kore nükleer silahlanma programlarının  kaldırılmasının  Amerika'nın mali yaptırımlarına bağlı olduğunu söyledi.  

Kuzey Kore yaptırımların kaldırılması şartı ile, bir an önce nükleer silahların yayılmasının önlenmesi anlaşmasına ve koruma rejimine döneceğini belirtti. Amerika da  nükleer silah veya konvansiyonel silahlar ile bile Kuzey Kore'ye saldırı niyetinde olmadığını belirtti ve Güney Kore'ye de hiçbir nükleer silah yerleştirmeyeceğini açıkladı.   Bu koşullar altında tarafların  asıl ihtilaf konusu ise  Kuzey Kore'nin nükleer tesislerinin yok edilmesi mahiyeti ve zamanlaması ile ilgili idi.  Bir süre sonra ise Amerika ve Kuzey Kore'nin  ağır su reaktörününün hafif su reaktörü ile değiştirilmesi hususundaki ihtilafları bu müzakere etabını da sonuçsuz bıraktı. 

Çinli Asya meseleleri uzmanı Xiang Yong ise bu hususta Amerika ve Kuzey Kore'nin temel meseleler üzerindeki ihtilaflarına değinip özellikle de 1994 yılından itibaren ihtilafların körüklendiğini ve aralarının iyice açıldığını belirtti.   Xiang Yong'un söylediğine göre  Kuzey Kore o dönemden itibaren   kendi nükleer hakları için mücadele vermiş ve Amerika da bu ülkeye baskılarını arttırmıştır. Ancak buna ilaveten  Amerika'nın  Kuzey Kore'ye yönelik yaptırımları azaltmamasının  altılı müzakerelerin 4'üncü turunun sonuçsuz kalmasına yol açtığı söylenebilir.    Müzakerelerin dördüncü tur anlaşmalarına rağmen Amerika 2005 yılında Pyong Yang'ın  Makao'nun Asya Delta Bankasındaki 25 milyon dolarlık malvarlığını  hile ve kara para aklama ithamlarından dolayı bloke etti.  Bunun sonucunda Kuzey Kore de Amerika'yı  bu ülkenin ekonomik yaptırımlarından dolayı müzakere sürecini terk etmekle tehdit edip Amerika'nın esasında Kuzey Kore'nin barışçıl nükleer enerjiye erişimine de karşı olduğunu öne sürdü.   Pyong Yang   ise bu dönemde hafif su reaktörünü kullanmayı kabul etmiş ve 1994 nükleer anlaşmasının netliğine rağmen   Amerika ve Japonya'nın sürekli engellemeleri ve karşı çıkmaları ile karşılanmıştı. Amerika Kore yarımadasının   ilk adımda nükleer silahlardan arındırılmasını istiyordu. 

Gerçekte Amerika  ortak bildirinin bu hususa muğlak bir şekilde değindiğini ve hafif su reaktörünün hazırlanmasının farklı bir zamanda ele alınması gerektiğini öne sürüyordu.   Haziran 2006'da ise  Kuzey Kore Taepodong-2 dahil kimi uzun menzilli füzeleri denedi ve Kuzey Kore'nin  altılı müzakerelere dönmesini istedi.    Böylece Kore yarımadasında  kriz süregeldi öyle ki  2006 sona ermeden Kuzey Kore'nin ilk nükleer denemesi ile bu kriz daha da körüklendi.    BMT Güvenlik Konseyi ise bu nükleer denemeye tepki olarak  derhal 1718 kararını onayladı. Bu karara esasen Kuzey  Kore'ye yönelik yaptırımlar daha da şiddetlendirildi. 

Buna paralel olarak  altı taraflı müzakerelerin kimi üyelerinin arabuluculuğu ve çabalarının artması ile Aralık 2006'da altı taraflı müzakerelerin yeni turu başlamış oldu.  Bu müzakerelerde Kuzey Kore dolaylı bir şekilde  Delta Bankası sorununun çözülmemesi Pyon Yang'ı  ikinci nükleer deneme sürecine sokacağını belirtti.  Tabii bu müzakere turu da  belli bir sonuca ulaşmadan noktalandı.  Buna rağmen diyaloglar sürdü ve altı taraflı müzakereler tekrar Şubat 2007'de düzenlendi ve Ortak Bildirinin Uygulanması için İlk Girişimler başlıklı bir anlaşmaya varıldı. 

Bu belge ve anlaşmaya göre taraflar için 60 günlük bir ültimatom belirlendi ve Kuzey Kore'nn Yongbyon nükleer tesislerinin faaliyetlerini UAEK denetimi altında kapatması ve UAEK denetçilerine bu tesislere girmelerine izin verilmesi konusunda anlaşmaya varıldı.  Ancak bu anlaşma da yarım kaldı. Çünkü Kuzey Kore'nin nükleer faaliyetlerinin bir kısmını durdurması karşılığında Amerika taahhütlerini uygulamak yönünde hiçbir adım atmadı. Böyle bir ortamda Kuzey Kore müzakerelerin devam etmesi için BMT yaptırımlarının kalkmasını ve faaliyetlerini azaltma karşılığında ekonomik yaptırımların yapılmamasını istedi.    

Tüm bu taleplere rağmen Amerika hep bu çağrılara karşı çıktı. Asya Delta Bankası da gecikme ile  Amerika'nın yaptırımları yüzünden   Kuzey Kore'nin bloke edilmiş varlıklarını serbest bırakmaya izinli olmadığını açıkladı. Bir süre sonra Rusya müzakere sürecini tekrar başlattı ve bloke edilmiş malvarlıklarının Rusya bankalarından birine aktarılmasını istedi ve oradan da bu malvarlığını Kuzey Kore'ye aktarıp altılı müzakerelerin sonuçsuz kalmasını engelledi.  

Uluslararası ilişkiler hocası üst düzey Rus uzman, Andrey İvanov ise bu hususta şöyle bir değerlendirmede bulunmaktadır:" Kore yarımadasında  barış için zemin hazırlanması halinde  Amerika yeni ithamlar ve talepler ile ortaya çıkıyor. Bu mesele ise barışa varma müzakerelerini sonuçsuz bırakıyor.  Buna ilaveten Amerika iki Kore'nin ilişkilerini normalleştirmeleri için de ciddi bir engeldir.   Ayrıca Amerika  Pyong Yang ile diyaloglar sürecindeki ahitsizlikleri ve sabotajlarına devam etmektedir. 

Altılı müzakerelerin 6'ncı turu ise bir süre ara verildikten sonra  Mart 2007'de düzenlendi ve Kuzey Kore  ekonomik ve teknik yardımlar alma karşılığında nükleer faaliyetlerini durduracağını kabul etti.  Bu ülke Haziran 2008'de  taahhütlerini yerine getirme adına  Yangbyong'daki temel nükleer reaktör soğutucu kulesini patlattı.  Amerika da   Kuzey Kore'nin adını terörizm destekçisi listesinden çıkarmayı taahhüt etti.  Kuzey Kore ayrıca  Amerika'dan resmen bu ülkeye askeri olarak saldırmayacağını taahhüt etmesini istedi. Ancak bu talep karşılıksız kaldı.  Buna rağmen Eylül ve Ekim 2007'de  düzenlenen altı taraflı müzakerelerin  bir sonraki turunda  taraflar "İkinci Eylem Planı" hususunda anlaşmaya vardı. 

Kuzey Kore'nin anılan anlaşmadaki önemli taahhütlerinden biri de Yangbyong kompleksinde üç nükleer tesisin faaliyetini durdurması ve tüm nükleer programları ile ilgili doğru ve tam bir bilançoyu Aralık 2007'ye dek UAEK'na  sunması idi. Buna karşın Kuzey Kore'ye gönderilen yakıtların çıtası da yıllık olarak 1 milyon tona kadar yükseltilecekti.   Ancak yine tarafların taahhütlerini yerine getirmekteki gecikmelerinden dolayı  Kuzey Kore ve Amerika temsilcileri  Nisan 2008'de Singapur'da doğrudan müzakere etmeye başladılar ve İkinci Eylem Planının uygulanmasına vurgu yaptılar. 

Bu planı uygulamak çerçevesinde Kuzey Kore 26 Haziran 2008'de kendi nükleer faaliyetleri ile ilgili UAEK'na bir rapor gönderdi. Ancak bu rapor Amerika tarafından kabul görmedi.  Çünkü Washington bu raporun Kuzey Kore'nin geçmişteki faaliyetlerini kapsamadığını ileri sürdü.   Bu raporun reddedilmesine tepki olarak 2009 yılında  Kuzey Kore altılı müzakerelerden çekildi ve bu müzakereler pratikte yenilgiye uğradı.  Altı taraflı müzakerelerin  gidişatı ise Amerika'nın iki taraflı, çok taraflı ve uluslararası anlaşmalara ve sözleşmelere bağlı olmadığını bağlı kalmadığını gösterdi.  Tam da bu nedenden dolayı Kuzey Kore nükleer meselesinin çözümü çıkmaza sürüklendi.