Trump ve Güney Kore ile Nükleer Müzakereler-4
Bu bölümde Hidrojen bombalarının denenmesi ve sonuçları ile ilgili konuşacağız.
Kuzey Kore'nin 3 Eylül 2017'de altıncı kez nükleer bomba denemeleri yapması ile Güvenlik Konseyi de 9 sayfalık 2375 sayılı kararı Rusya ve Çin dahil 15 üyenin olumlu oyu ile onayladı. Kuzey Kore, yapılan denemeyi bir hidrojen bombası denemesi olarak adlandırdı. Bu kararda Pyongyang'ın nükleer ve füze faaliyetleri küresel güvenlik ve barış için bir tehdit ve de geçmişteki güvenlik konseyi kararlarının ihlali sayıldı.
BMT Anlaşmasının yedinci bölümünde ve 41'inci maddesine göre bu karar alındı. Taslağı Amerika tarafından Kuzey Kore'ye petrol ihracatını durdurmak ve bu ülkenin hayati önem taşıyan damarlarını kesmek amacı ile hazırlanan 2375 sayılı karar ancak Çin ve Rusya'nın müdahaleleri ile dengelenmiş oldu. Buna rağmen bu karar, 2371 sayılı kararın devamında Kuzey Kore ekonomisini tamamen felç etti ve bu ülkenin dış dünya ile ilişkilerini daha fazla Çin ve Rusya ile sınırlandırdı ve bu ülkelere bağlı kıldı.
Bu kararın ana hatları ise şöyle sıralandırılabilir:
- Kuzey Kore'ye petrol ihracatının yüzde 30 azalması, doğalgaz ve kondensatların bu ülkeye ihracatının yasaklanması; Kuzey Kore tekstil ürünlerinin tamamen yasaklanması; Kuzey Kore hükümetinin ülke dışında yaşayan ve çalışan 100 bin kadar vatandaşlarının gelirlerine ve paralarına erişiminin engellenmesi; Kuzey Kore'nin gizli bir şekilde deniz aracılığı ile ihracatlarının engellenmesi, Kuzey Kore ile ortak yatırım projelerinin sonlanması ve gelecekte de yasaklanması, Kuzey Kore hükümetinin merkezi askeri komite, kültürel kurumlar gibi anahtar kollarının malvarlıklarına el koyulması ve Nükleer programlar ve nükleer denemeler ile alakalandırılan kişilerin ve kurumların mal varlıklarına el koyulması.
Trump 21 Eylül 2017'de ise kanun hükmünde bir kararname ile Kuzey Kore'ye daha fazla yaptırım uyguladı. 2017 Eylülünün sonuna dek de Amerika başkanı ile Kuzey Kore başkanı arasındaki söz dalaşı da iyice şiddetlendi ve aşağılayıcı ve hassas bir şekle büründü. 26 Eylül'de ise Beyaz Saray dönem ulusal güvenlik danışmanı Herbert Raymond McMaster Donald Trup'ın BMT Genel Kurulunda yaptığı konuşmada Kuzey Kore ile askeri çatışma meselesinden söz etmesini savundu. McMaster Washington'un bu meseleyi çözmek için kolay bir seçeneği olmadığını da söyledi. Ancak bu Amerikan makamı askeri seçeneğin masada olduğunu hatırlattı.
19 Ekim 2017'de ise Herbert McMaster Demokrasileri Savunma Vakfında yaptığı konuşmada Kuzey Kore'nin nükleer anlamda silahsızlandırılması zaruretine değinerek bu ülkenin nükleer caydırıcılık gücünün Amerika tarafından kabul edilemez olduğunu söyledi. Kuzey Kore'nin altıncı nükleer denemesinin ardından ise Amerikalı MIT Üniversitesi hocası V.P. Narang ise Kuzey Kore'nin farklı nükleer denemeler yaptığını ancak en kötü senaryonun kendilerine dayalı olarak yapacakları deneme olduğunu söyledi. Bu tür deneme hem kışkırtıcı olabilir hem de kötü sonuçlar doğurabilir.
Trump Japonya başbakanı Şinzo Abe ile 6 Kasım 2017'deki görüşmesinde, 7 Kasım 2017 Güney Kore parlamentosu konuşmasında ve de Güney Kore başkanı ile 8 Kasım 2017 görüşmesinde de Japonya ve Güney Kore ile ilişkilerin önemine vurgu yaparak Kuzey Kore'nin silahsızlandırılması, Kore yarımadasının nükleer silahtan boşaltılması ve bu durumun Pyongyang ile müzakereye göre öncelikli konumda olduğuna değinip Amerika'nın bu alanda ortak ülkelerine savunma teçhizatı sunduğu taahhütlerine bağlı kalacağını ve Çin ve Rusya ile de bu alanda işbirliğine vurgu yaptı.
Kasım 2017'de Amerika tekrar Kuzey Kore'nin ismini terörizm hamisi ülkeler listesine aldı. Bu kararla Amerika'nın Kuzey Kore hükümeti ve makamları doğal olarak vatandaşlarına yönelik yaptırımları da ağırlaştırıldı. Trump ise bu girişimden güttüğü hedefin Kuzey Kore rejimine maksimum baskı uygulamak olduğunu belirtti. Bu husus ise Güney Kore ve Japonya tarafından desteklendi.
Buna cevaben Kuzey Kore de 29 Kasım tarihinde 13 bin kilometre menzilli kıtalararası balistik bir füzeyi denedi. Güvenlik Konseyi ise bu kez de 22 Aralık 2017'de 2307 sayılı kararı oybirliği ile onayladı. Bu karara göre Pyongyang'ın petrol ve yan ürünleri ithalatındaki imkanları daha da kısıtlandırıldı. Bu kararının onaylanmasının ardından Kuzey Kore sadece 4 milyon kadar ham petrol ve en fazla da 500 bin varil kadar benzin ve mazot gibi petrol yan ürünlerini ithal etme imkanına sahip olmuştu. Bu kararın metnine göre Kuzey Kore'ye petrol ihracatının yüzde 90 düşürülmesi kararlaştırıldı ve Kuzey Kore uyruklarının 12 ay içerisinde Kuzey Kore'ye dönmeleri istendi.
Trump'ın başkanlığının ilk yılında yaşanan olaylar ve Amerika ile Kuzey Kore arasındaki gerilimlerin artması ve BMT'nın baskılarının artması ile Kuzey Kore'nin Amerika için ne denli önemli olduğu da bir kez daha kanıtlandı. Sadece üç kez ve genel bir şekilde Barack Obama ulusal güvenlik stratejisinin tersine Trump hükümeti ulusal güvenlik belgelerinde Kuzey Kore meselesi 16 kez detaylı bir şekilde ele alınmış ve bu ülkenin nükleer ve askeri gücü ele alınmıştı. Bu stratejik belgede Doğu Asya ülkelerinin Amerika ile Pyongyang aleyhinde ortaklık yapması zaruretine değinilmiştir. Kararların çıkartılması, gerçekleşen söz dalaşları, Amerika'nın ulusal güvenlik belgelerindeki Kuzey Kore vurgularından yola çıkarak Trump'ın 2017 yılında zaten Kuzey Kore ile gerginlikleri arttırmak istediği söylenebilir.
İranlı uluslararası meseleler uzmanı Dr. Goheri ise Trump'ın Kuzey Kore ile ilgili siyasetlerini değerlendirmesinde şöyle düşünüyor:" Trump'ın belli bir zihinsel ve doktrini vardır. Bu da gerilimleri gidermek için gerilim yaratmaktır. Farklı alanlarda bu siyaseti izlemektedir. Onun karakteristik mantığı tüccarlığa dayalıdır. Ona göre gerilimler tırmanmalı ve ardından çözüm yolu kendi adına başarı ile sağlanmalıdır.
Bu açıdan Trump Kuzey Kore isimli acil bir tehdidin olduğunu düşündü. Trump bu sorunu belirginleştirerek ardından da çözüm sunarak kendine itibar ve prestij kazanmak istedi. Bu yüzden gerilim düzeyleri iyice arttırıldı. Kuzey Kore de buna ilgisiz kalmadı ve yanıt vermek zorunda kaldı. Çünkü Trump'ın kışkırtmaları tehdidi iyice arttırmıştı. Kuzey Kore de bu fırsattan yararlanıp Amerika'nın ahitsizliklerine karşılık olarak kendi askeri kapasitelerini özellikle de kıtalararası balistik füze alanında geliştirdi. Tam da bu gövde gösterisinin ardından müzakerelerin gelmesi anlamlı idi.
Kuzey Kore bu dönemde ise " güçlü bir şekilde masaya oturma" turunun geldiğini anladı. Trump da kasten gerilimleri arttırdı ve medyatik ve propaganda çalışmalarını Kuzey Kore'ye odaklandırdı. Böylece Trump Amerika halkına da sorunun küçük olmadığını telkin etmeye çalıştı. Trump böylece çok önemli bir sorunu, geçmişten miras kalan sorunu halledeceğini göstermeye çalıştı. Ancak bu işin göründüğü tarafı idi ve Trump hala Kuzey Kore'nin acil ve zaruri bir kriz olmadığını biliyordu. Gerçekte Trump'ın kendisi, bu meseleyi, yalın, propagandif, seçim amaçlı ve prestiji arttırma meselesi olarak görüyordu. Halbuki Trump'ın tersine Güney Kore her daim Washington ve Pyongyang arasındaki gerilimlerin artmasından ve de Kuzey Kore'nin nükleer denemelerinden kaygılı idi.
Güney Kore aslında bu sorunun çözülmesini istedi. Ancak Trump buna izin vermedi ve vermeyecektir de. Trump bu sorunu iki taraflı bir süreç çerçevesinde kendi lehine dönüştürmek ve başarıyı kendi hanesine yazdırmak istiyor. Burada bir başka önemli nokta da Trump'ın krizi yönetebileceğini düşünüp krizi büyütmesidir. Trump'ın özellikle de ilk ve ikinci yıl başkanlığı döneminde Kuzey Kore ile gerilimleri arttırmanın bahanesi ile Kuzey Kore'nin kıtalararası balistik füze aracılığı ile doğrudan Amerika topraklarını hedef alması idi. Amerika kendi topraklarını savunmayı izah etmeye çalışarak altı taraflı üye ülkeler ile müzakere ederek Kuzey Kore'ye baskıları arttırmaya çalıştı. Trump ayrıca Güney Kore'ye milyarlarca dolar silah satışına da izin verdi.
Şubat 2018'de ise medya kaynaklarının raporlarının tersine Trump Kuzey Kore ve bu ülkenin nükleer tesislerine yönelik her türlü önleyici saldırıyı reddedip Kuzey Kore'ye baskıların devam etmesini istedi. Kuzey Kore ise genel olarak özellikle de Obama ve Bush döneminde Amerika'nın tekliflerini despotça ve tek taraflı olarak karşıladı. Halbuki müzakere süreçleri çok taraflı ve karşılıklı çıkarların sağlanması çerçevesinde olmalı idi. Kuzey Kore de her türlü müzakerenin adım adım atılması düşüncesinde idi.
Ayrıca Çin'in de bu süreçte adım adım ilerlemeye vurgu yaptığı da unutulmamalıdır. Pekin Kuzey Kore'nin yaptırımlar baskısı altında bile Amerika'ya taviz verdiğini sezdiği zaman da bu hususa vurgu yapıyordu. Bolton'un Kuzey Kore liderleri ile görüşmesinde de ülke lideri Amerika'ya Çin'in Amerika ile bölgesel rekabetinin Kuzey Kore'yi ilgilendirmediğini söylemişlerdi. Gerçekte Çin de Kuzey Kore'nin böyle bir tutum sergileyeceğini hiç düşünemiyordu.