Temmuz 18, 2020 08:32 Europe/Istanbul

Bu bölümde Hidrojen bombalarının denenmesi ve sonuçları ile ilgili konuşacağız.

Kuzey Kore'nin  3 Eylül 2017'de  altıncı kez nükleer bomba denemeleri yapması ile  Güvenlik Konseyi de  9 sayfalık  2375 sayılı kararı  Rusya ve Çin dahil 15 üyenin olumlu oyu ile  onayladı.  Kuzey Kore,  yapılan denemeyi   bir hidrojen bombası  denemesi olarak adlandırdı.  Bu kararda  Pyongyang'ın  nükleer ve füze faaliyetleri  küresel güvenlik ve barış için bir tehdit ve de geçmişteki güvenlik konseyi kararlarının ihlali sayıldı.  

BMT Anlaşmasının yedinci bölümünde  ve 41'inci maddesine göre bu karar alındı.  Taslağı Amerika tarafından  Kuzey Kore'ye petrol ihracatını durdurmak ve bu ülkenin hayati önem taşıyan damarlarını kesmek amacı ile  hazırlanan 2375 sayılı karar  ancak Çin ve Rusya'nın müdahaleleri ile dengelenmiş oldu.  Buna rağmen  bu karar, 2371 sayılı kararın devamında Kuzey Kore ekonomisini tamamen  felç etti ve bu ülkenin dış dünya ile ilişkilerini daha fazla Çin ve Rusya ile sınırlandırdı ve bu ülkelere bağlı kıldı. 

Bu kararın ana hatları ise şöyle sıralandırılabilir:

-   Kuzey Kore'ye  petrol ihracatının yüzde 30 azalması, doğalgaz ve kondensatların bu ülkeye ihracatının yasaklanması;  Kuzey Kore tekstil ürünlerinin tamamen yasaklanması; Kuzey Kore hükümetinin  ülke dışında yaşayan ve çalışan 100 bin kadar vatandaşlarının gelirlerine ve paralarına erişiminin engellenmesi;   Kuzey Kore'nin gizli bir şekilde deniz aracılığı ile ihracatlarının engellenmesi,  Kuzey Kore ile ortak yatırım projelerinin sonlanması ve  gelecekte de yasaklanması,  Kuzey Kore hükümetinin  merkezi askeri komite, kültürel kurumlar gibi anahtar kollarının malvarlıklarına el koyulması ve Nükleer programlar ve nükleer denemeler ile alakalandırılan  kişilerin ve kurumların mal varlıklarına el koyulması.

Trump 21 Eylül 2017'de ise kanun hükmünde bir kararname ile  Kuzey Kore'ye daha fazla yaptırım uyguladı.  2017 Eylülünün sonuna dek de  Amerika başkanı ile Kuzey Kore başkanı arasındaki  söz dalaşı da iyice şiddetlendi ve aşağılayıcı ve hassas bir şekle büründü.  26 Eylül'de ise Beyaz Saray dönem ulusal güvenlik danışmanı Herbert Raymond McMaster    Donald Trup'ın  BMT Genel Kurulunda yaptığı konuşmada Kuzey Kore ile askeri çatışma meselesinden söz etmesini savundu. McMaster   Washington'un  bu meseleyi çözmek için kolay bir seçeneği olmadığını da söyledi. Ancak bu Amerikan makamı askeri  seçeneğin masada olduğunu hatırlattı.  

19 Ekim 2017'de ise Herbert McMaster  Demokrasileri Savunma Vakfında yaptığı konuşmada Kuzey Kore'nin nükleer anlamda silahsızlandırılması zaruretine değinerek  bu ülkenin nükleer caydırıcılık gücünün Amerika tarafından kabul edilemez olduğunu söyledi.  Kuzey Kore'nin altıncı nükleer denemesinin ardından ise  Amerikalı MIT Üniversitesi hocası  V.P. Narang ise  Kuzey Kore'nin farklı nükleer denemeler yaptığını ancak  en kötü senaryonun  kendilerine dayalı olarak yapacakları deneme olduğunu söyledi.  Bu tür deneme hem kışkırtıcı olabilir hem de kötü sonuçlar doğurabilir. 

Trump  Japonya başbakanı Şinzo Abe ile 6 Kasım 2017'deki görüşmesinde, 7 Kasım  2017 Güney Kore parlamentosu konuşmasında ve de Güney Kore başkanı ile 8 Kasım 2017 görüşmesinde de  Japonya ve Güney Kore ile ilişkilerin önemine vurgu yaparak  Kuzey Kore'nin silahsızlandırılması,  Kore yarımadasının nükleer silahtan boşaltılması ve bu durumun Pyongyang ile müzakereye göre öncelikli konumda olduğuna değinip  Amerika'nın bu alanda ortak ülkelerine savunma teçhizatı sunduğu taahhütlerine bağlı kalacağını ve Çin ve Rusya ile de bu alanda işbirliğine vurgu yaptı.  

Kasım 2017'de  Amerika tekrar Kuzey Kore'nin ismini terörizm hamisi ülkeler listesine aldı. Bu kararla  Amerika'nın Kuzey Kore hükümeti ve makamları doğal olarak vatandaşlarına yönelik yaptırımları da ağırlaştırıldı. Trump ise  bu girişimden güttüğü hedefin  Kuzey Kore rejimine  maksimum baskı uygulamak olduğunu belirtti.  Bu husus ise Güney Kore ve Japonya tarafından desteklendi. 

Buna cevaben  Kuzey Kore de 29 Kasım tarihinde   13 bin kilometre menzilli kıtalararası balistik bir füzeyi denedi.  Güvenlik Konseyi ise  bu kez de  22 Aralık  2017'de  2307 sayılı kararı oybirliği ile onayladı.  Bu karara göre  Pyongyang'ın petrol ve yan ürünleri ithalatındaki imkanları daha da kısıtlandırıldı.  Bu kararının onaylanmasının  ardından  Kuzey Kore sadece 4 milyon kadar ham petrol ve  en fazla da 500 bin varil kadar benzin ve mazot gibi  petrol yan ürünlerini ithal etme imkanına sahip olmuştu.  Bu kararın metnine göre  Kuzey Kore'ye petrol ihracatının yüzde 90 düşürülmesi kararlaştırıldı ve Kuzey Kore uyruklarının 12 ay içerisinde Kuzey Kore'ye dönmeleri istendi. 

Trump'ın başkanlığının ilk yılında yaşanan olaylar ve Amerika ile Kuzey Kore arasındaki  gerilimlerin artması ve BMT'nın baskılarının artması ile  Kuzey Kore'nin Amerika için ne denli önemli olduğu da bir kez daha kanıtlandı. Sadece üç kez ve genel bir şekilde  Barack Obama ulusal güvenlik stratejisinin tersine Trump hükümeti ulusal güvenlik belgelerinde Kuzey Kore meselesi 16 kez detaylı bir şekilde ele alınmış ve bu ülkenin nükleer ve askeri gücü ele alınmıştı.  Bu stratejik belgede  Doğu Asya ülkelerinin Amerika ile Pyongyang aleyhinde ortaklık yapması  zaruretine değinilmiştir.  Kararların çıkartılması, gerçekleşen söz dalaşları, Amerika'nın ulusal güvenlik belgelerindeki Kuzey Kore  vurgularından yola çıkarak  Trump'ın  2017 yılında zaten Kuzey Kore ile gerginlikleri arttırmak istediği söylenebilir. 

İranlı uluslararası meseleler uzmanı Dr. Goheri ise Trump'ın Kuzey Kore ile ilgili siyasetlerini değerlendirmesinde şöyle düşünüyor:"  Trump'ın belli bir zihinsel ve doktrini vardır.  Bu da  gerilimleri gidermek için gerilim yaratmaktır.  Farklı alanlarda bu siyaseti izlemektedir.  Onun karakteristik mantığı  tüccarlığa dayalıdır.  Ona göre  gerilimler tırmanmalı ve ardından  çözüm yolu kendi adına başarı ile sağlanmalıdır. 

Bu açıdan  Trump Kuzey Kore isimli acil bir tehdidin  olduğunu düşündü. Trump bu sorunu belirginleştirerek  ardından da çözüm sunarak  kendine itibar ve prestij kazanmak istedi.  Bu yüzden gerilim düzeyleri iyice arttırıldı. Kuzey Kore de buna ilgisiz kalmadı ve yanıt vermek zorunda kaldı. Çünkü Trump'ın kışkırtmaları  tehdidi iyice arttırmıştı.  Kuzey Kore de bu fırsattan yararlanıp   Amerika'nın ahitsizliklerine  karşılık olarak kendi askeri kapasitelerini özellikle de kıtalararası balistik füze alanında  geliştirdi.   Tam da bu gövde gösterisinin ardından müzakerelerin gelmesi    anlamlı idi. 

Kuzey Kore  bu dönemde   ise " güçlü bir şekilde masaya oturma" turunun geldiğini anladı.  Trump da  kasten gerilimleri arttırdı ve  medyatik ve propaganda çalışmalarını Kuzey Kore'ye odaklandırdı.  Böylece Trump Amerika halkına da  sorunun küçük olmadığını telkin etmeye çalıştı.  Trump böylece çok önemli bir sorunu, geçmişten miras kalan sorunu halledeceğini göstermeye çalıştı.   Ancak bu işin göründüğü tarafı idi ve Trump  hala Kuzey Kore'nin  acil ve zaruri bir kriz olmadığını biliyordu.  Gerçekte Trump'ın kendisi,  bu meseleyi, yalın, propagandif, seçim amaçlı ve prestiji arttırma meselesi olarak görüyordu.  Halbuki Trump'ın tersine  Güney Kore  her daim Washington ve Pyongyang arasındaki gerilimlerin artmasından ve de Kuzey Kore'nin nükleer denemelerinden kaygılı idi. 

Güney Kore aslında bu sorunun çözülmesini istedi. Ancak Trump buna izin vermedi ve vermeyecektir de.  Trump  bu sorunu iki taraflı bir süreç çerçevesinde kendi lehine  dönüştürmek ve başarıyı kendi hanesine yazdırmak istiyor. Burada bir başka önemli nokta da  Trump'ın  krizi yönetebileceğini düşünüp krizi büyütmesidir. Trump'ın özellikle de ilk ve ikinci yıl başkanlığı döneminde Kuzey Kore ile gerilimleri arttırmanın bahanesi ile   Kuzey Kore'nin kıtalararası balistik füze aracılığı ile  doğrudan  Amerika topraklarını hedef alması idi.  Amerika  kendi topraklarını savunmayı izah etmeye çalışarak  altı taraflı üye ülkeler ile müzakere ederek Kuzey Kore'ye baskıları arttırmaya çalıştı. Trump ayrıca Güney Kore'ye milyarlarca dolar silah satışına da izin verdi. 

Şubat 2018'de ise  medya kaynaklarının raporlarının tersine  Trump  Kuzey Kore ve bu ülkenin nükleer tesislerine yönelik her türlü önleyici saldırıyı reddedip  Kuzey Kore'ye baskıların devam etmesini istedi.  Kuzey Kore ise genel olarak özellikle de Obama ve Bush döneminde   Amerika'nın tekliflerini despotça ve tek taraflı olarak karşıladı.  Halbuki  müzakere süreçleri çok taraflı ve karşılıklı çıkarların sağlanması çerçevesinde olmalı idi.  Kuzey Kore de her türlü müzakerenin adım adım atılması düşüncesinde idi.     

Ayrıca  Çin'in de bu süreçte  adım adım ilerlemeye vurgu yaptığı da unutulmamalıdır. Pekin  Kuzey Kore'nin  yaptırımlar baskısı altında bile Amerika'ya taviz verdiğini sezdiği zaman da  bu hususa vurgu yapıyordu.  Bolton'un Kuzey Kore liderleri ile görüşmesinde de ülke lideri  Amerika'ya  Çin'in Amerika ile bölgesel rekabetinin Kuzey Kore'yi ilgilendirmediğini söylemişlerdi. Gerçekte Çin de Kuzey Kore'nin böyle bir tutum sergileyeceğini hiç düşünemiyordu. 

Etiketler