Uluslararası Hukuk Açısından Şehit Süleymani Suikastı-3
Bu bölümde Şehit Kasım Süleymani'ye yönelik suikastın uluslararası insan hakları hukuku ile nasıl çeliştiğini ele alacağız.
Geçen bölümde General Kasım Süleymani'ye yönelik Amerika'nın planlı suikastının uluslararası ilkeler ve kurallara aykırı düştüğünü, özellikle de müdahale etmeme, devletlerin egemenliği, kaba kuvvete baş vurmama ve dokunulmazlık ilkeleri ile örtüşmediğini inceledik. Bu bölümde ise Şehit Süleymani'nin İHA'lar ile suikasta uğrayıp şehit düşürülmesinin uluslararası insani hukuk açısından nasıl değerlendirildiğini ele alacağız.
Uluslararası insani hukukun asıl amacı sivillerin ve savaş meydanlarını terk edenlerin kerametini, sağlığını ve hayatını korumak ve kollamaktır. Uluslararası insani hukuk insanların temel haklarını ve de savaş koşullarındaki kurbanların haklarını savunmaktadır.
İran'da uluslararası hukuk hocası olan Dr. Ali Fakih Habibi ise şöyle diyor:" Uluslararası insani hukuk, insani nedenlerden dolayı çatışan ve hasım taraflarına savaş araçlarına ve yöntemlerine baş vurma yönündeki seçimlerini kısıtlıyor. Uluslararası insani hukuk, çatışmalardan etkilenen veya etkilenecek şahıslar veya eşyaları desteklemektedir.

Amerikalıların kendi hasmane ve terör eylemlerini haklı çıkarmak için baş vurdukları sözde hukuki izahlarından biri de " planlı terörün ve suikastın " kaba kuvvetin yasaklanması ilkesi çerçevesinde bir kural dışı durum sayılmasıdır. Amerika uzun yıllardır bu durumu suistimal etmiş ve buna dayanarak terör eylemlerini sürdürmüştür.
İsviçreli tanınan hukukçu Nils Melzer ise şöyle diyor:" Planlı terör ve suikast, uluslararası hukuk uyruğu olan bir devletin planlı, önceden yapılmış planlar ve kasıtlılık çerçevesinde suikast yapmak isteyen devletin elinde bulunmayan bir kişinin öldürücü güce baş vurularak yok edilmesidir. "
New York askeri üniversitesi hukuk hocalarından olan Gary Solis ise planlı suikastın sırf uluslararası veya uluslararası olmayan bir çatışma durumunun sürdüğü sırada meşru olabileceğini söylüyor ve silahlı bir çatışmanın söz konusu olmaması halinde vatandaşların suikasta uğramasının siyasi cinayet olduğunu savunuyor.
Siyonist Rejim İsrail ve Amerika hükümeti de dünya genelinde devlet terörizminin öncüleri olarak Tel Aviv ve Washington terör devletleri için tehlike sayılan kişilerin yakalanmaması halinde onları öldürmeye hakları olduğunu düşünüyorlar. Bu görüş açısından yola çıkarak birçok kişi İHA'lar, uçaklar veya helikopterler ile hedef alınmış ve suikasta uğramışlardır.
İranlı uluslararası meseleler uzmanı ve araştırmacı Dr. Hale Hüseyni Ekbernejad ise şöyle düşünüyor:" Bir devlet tarafından desteklenen ve bir başka devletin egemenliğinde bulunan topraklarda düzenlenen planlı suikast girişimi, BMT anlaşmasının 2. maddesinin 4'üncü paragrafında kaba kuvvete baş vurmanın yasak olduğu ilkesi yüzünden sırf uluslararası hukuktaki müstesna durumlarla açıklanabilir. "
BMT Anlaşmasının 4'üncü maddesinin 2'inci paragrafında tüm üyeler başka bir ülkenin siyasi bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne yönelik tehdit oluşturmaktan ve kaba kuvvete baş vurmaktan sakındırılıyorlar.
Tabii bu hususta üç durum istisna sayılmaktadır. BMT Anlaşmasının 51'inci maddesine göre meşru savunma hakkı, Güvenlik Konseyinin BMT Anlaşmasının 42'nci maddesine göre küresel barış ve güvenliği tekrar inşa etme girişimleri ve de hedef ülkenin kendi devletinin tehdit ve kaba kuvvete baş vurulması çağrısı bu istisna durumlar sayılmaktadırlar.
BMT Anlaşması açısından Güvenlik Konseyinin yetkileri, tam bağımsız bir istisna sayılmıyor. Bu durum da BMT anlaşmasına üye ülkelerin rızasına bağlıdır. Bu yüzden BMT Güvenlik Konseyi bu rıza olmadan bu yetkiden yararlanılması da yasaktır.
Bu açıdan uluslararası hukuk ve BMT Anlaşmasında adı geçen istisna durumlar arasında yer almayan planlı bir suikast, saldırganlığın ve ihlalciliğin ta kendisi sayılır. Böyle bir yasağı çiğneyen taraf ise sorumluluk üstlenmiş olur ve medeni, hukuki ve cezai olarak kovuşturulabilir ve cezaya da tabii tutulabilir. Bu yüzden uluslararası hukukta planlı suikastların yasaklanışı, "kaba kuvvete baş vurmanın yasak olduğu" ilkesinin net bir örneği olarak sayılır.

Planlı suikast operasyonlarının destekçileri açısından bu girişime baş vurmak, meşru savunma hakkına dayalı olup kaba kuvvete baş vurmanın yasak olması ilkesi hususunda bir istisna sayılır. Amerika terör devleti ise General Kasım Süleymani ve Haşdi Şabi örgütü başkan vekili Ebu Mehdi Mühendis'e yönelik suikastı BMT Anlaşmasında kaba kuvvete baş vurmanın yasak olması hususundaki istisnai durumlarından birini addediyor. Amerika'nın bu utanmazlık örneği iddiasını hukuki açıdan incelemek için General Kasım Süleymani'ye yönelik terör operasyonunu " Irak hükümetinin rızası " ve " kendini savunma " ilkesine göre gelecek bölümde inceleyeceğiz.
Irak Haşdi Şabi Örgütü askeri gücünün Irak'ın tamamen resmi ve yasal bir organı olduğuna dikkat edilmelidir. Haşdi Şabi'nin Irak'ın iç yapısındaki hukuki mahiyeti hususunda Kasım 2016'da Irak parlamentosunda onaylanan Haşdi Şabi yasasına değinmek mümkün. Bu karar çerçevesinde Haşdi Şabi örgütü Irak anayasasının 61'inci maddesinin ilk paragrafı ve 73'üncü maddesinin 3'üncü paragrafına istinaden Irak başbakanının silahlı kuvvetleri komutanı olarak denetimi altında bulunan bir organdır.
Devletlerin kendi hava sahaları üzerinde tam ve münhasır egemenlik hakkı da, Chicago Sözleşmesinin 1'inci Maddesinde yer almaktadır. Devletlerin hava egemenliği ise toprakların üstü ve kara sularının üstüne olan hakimiyetidir. Chicago konvansiyonuna göre İnsansız Hava Araçlarının diğer ülkelerin topraklarında izinsiz uçması yasaktır. Bu yüzden İHA'ların başka devletlerin hava sahasında uçması için hedef ülkenin rızası alınması veya meşru savunma hakkına dayalı belgeler sunulmalıdır.
Bu arada, İran İslam Cumhuriyeti Kudüs Gücü komutanı General Süleymani'nin konvoyuna ve Irak'ın Bağdat havaalanındaki Haşdi Şabi örgütünün başkan vekili Ebu Mehdi el-Mühendis'e de dahil olmak üzere çevresindekilere İHA saldırısının Irak hükümetinin rızasının alınması ilkesine ve egemenliğine açıkça karşı olduğu ve açık bir ihlal sayıldığı aşikardır. General Süleymani ve çevresindekilerin öldürülmesinin ardından Irak Dışişleri Bakanlığı, New York'taki temsilcisi aracılığıyla Güvenlik Konseyi Başkanı ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'ne iki şikayet mektubu gönderdi. Irak Dışişleri Bakanlığı, ABD saldırıları ve Irak askeri mevzilerine yönelik saldırılar ve Irak topraklarında askeri komutanlara ve üst düzey bir yetkiliye suikast düzenlenmesine ilişkin iki mektubu uluslararası yetkililere sundu.

Irak hükümeti, Birleşmiş Milletler Teşkilatına yazdığı mektuplarda, General Süleymani ve çevresinin ABD tarafından Irak topraklarında şehir düşürülmesinin, bu ülkenin egemenliğinin "ciddi bir ihlali" olduğunu ve Irak'taki ABD askeri varlığının bu çerçevedeki şartları ihlal ettiğini vurguladı. Irak Dışişleri Bakanlığı, Güvenlik Konseyi'ni ABD'nin Irak'ı işgalini ve Irak topraklarında askeri komutanlara yönelik suikastı kınamaya çağırdı. Irak Dışişleri Bakanlığı da ABD'nin Bağdat büyükelçisi Matthew Luther'i çağırdı ve ABD'nin İran İslam Cumhuriyeti Devrim Muhafızları Kudüs Gücü'nün şehit komutanı General Süleymani'ye yönelik suikastını Irak egemenliğinin ihlali olarak kınadı.
Irak parlamentosu, General Süleymani'nin şehit düşürülmesinden iki gün sonra ABD'li saldırganların Irak'tan sınır dışı edilmesini onayladı ve ABD-Irak güvenlik anlaşmasının şartlarının ihlal edildiğini ve ABD'nin saldırganlığının ve yasadışı girişimlerini kınadı. Irak parlamentosu, ABD'nin eylemlerinin uluslararası hukuku, insan haklarını ve güvenlik anlaşması haklarını ihlal ettiğine inanıyor.