Haziran 22, 2021 07:50 Europe/Istanbul

Bu bölümde kitabın insanların hayatında bıraktığı etkileri ele alacağız.

Bazı uzmanlara göre yaşam tarzı, olağan yaşam tarzını belirleyen ve çeşitli faktörlerden etkilenen bireysel veya sosyal bir semboldür. Günümüzde çeşitli bilimsel ve teknolojik gelişmelerle birlikte yeni donanımlar ve teknolojiler, insanların kişisel ve sosyal yaşamlarına etki bırakmış, günlük iletişim ve alışverişler şeklini değiştirmiştir. Ancak yine de kitaplar hala yaşam tarzlarını şekillendirebilmektedir.

Tüm dünyanın talihsiz korona virüsü ile mücadele ettiği ve hastalığın herkese yakın olduğu günlerde, kitap insanoğlunun değişmeyen tek arkadaşıdır. Hastalığın devam ettiği zor günlerde, en yakın aile bireyleri bile size ulaşamadığında, sizinle kalacak tek yakın arkadaşınız kitaptır. Her durumda gerçek bir okurun alışveriş sepetinde kitabın özel bir yeri vardır. Çünkü kitaplar böyle bir insan için yiyecek ve giyecek gibi yaşamın temel ihtiyaçları kadar önemlidir.

Son bir yılda, dünya ülkeleri aralıklarla da olsa  karantinalarla karşı karşıya kaldı ve işletmeler de belli bir durgunlukla karşı karşıya kaldı. Bu arada, sadece bazı ülkelerin yayıncılık organlarına ve kitaplarla ilgilenenlere özel ilgi gösterdiği söylenebilir. Bu bağlamda bu kitap evleri ve yayın yapanlar özel ilgi gördü. Fransa, Korona krizi sırasında kitapçıları önemli ve özel işletmeler olarak tanıyan ülkelerden biriydi. Fransız hükümetinin kararına göre, bağımsız kitapçılar ve kültür markaları, koronavirüs salgını krizi nedeniyle yaşanan kısıtlamalar koşulları altında halkın yaşamı için vazgeçilmez işletmeler olarak faaliyet göstermeye devam edebildiler.

Fransız Kütüphaneleri Sendikası, kitapçıların insanların yaşamları için temel bir işletme olarak tanınmasını , kitap ve okuma için büyük bir başarı ve kitap endüstrisinin ve kitap okuyucularının koordinasyonu ve etkileşiminin bir sonucu olarak tanımladı. İsviçre ve Belçika gibi diğer ülkeler daha önce kitabı kriz zamanlarında temel bir ihtiyaç olarak kabul etmişlerdi.

"Yıllar önce büyük bir kütüphanem vardı. Bu kütüphane yıllarca süren emek ve masrafların bir sonucuydu. Kitaplarım öğrenciliğimden beri yanımda idi ve giderek sayısı o kadar arttı ki artık evin hiçbir köşesini kitapsız hayal edemiyordum. Her zaman herhangi bir gezi, yolculuk ve herhangi bir alışverişimin bir parçası idi.İlk fırsatta bu kitapları da okuyordum ve diğerleriyle birlikte rafa kaldırıyordum.   Hazinem her taşınmada toplanıyordu ve tekrar raflara kaldırılıyordu. Ancak yer sıkıntısı nedeniyle kitapları azaltmayı hiç düşünmedim. Daha sonra çocuklarım oyuncaklardan çok onlarla vakit geçiriyorlardı. Kitaplar tüm ailenin elinde bulunuyordu ve her yaşta her biri kütüphaneye gider ve okumak için kitap bulurdu."

"Ailemin her üyesinin benzersiz bir işi ve ilgi alanı vardı ve hiçbirinin diğeriyle ortak bir ilgi alanı veya benzer uzmanlığı yoktu. Ama onları huzur ve sükunet içinde bir araya getiren tek şey vardı. Birbirlerinin görüşlerine saygı duyuyor, kendilerini ve başkalarını seviyor ve akranlarının ötesinde bilgiye sahiplerdi. Çünkü okuyarak büyümüşlerdi.  Şimdi görüyorum ki kitaplara duyulan sevginin, kütüphane biriktirmenin ve kitapları çocuklarıma ulaştırmanın karşılığını alıyorum. Her birimizin kitap sevgisi ve hayatta bilgi ve farkındalık kazanma önceliğimiz, başarımıza her şeyden daha fazla katkı sağladı. Okuma yaşam tarzımızı değiştirdi ve bir yaşam tarzı haline geldi."

  "Yaşam Tarzı" yeni bir kavram veya terim değildir. İnsanlar binlerce yıldır yaşam tarzlarını tanımaya ve belirlemeye çalıştıkları ve hatta hükümetler bile halklarının yaşam tarzlarını etkilemeye çalıştıkları söylenebilir. Ancak yaşam tarzının tanımı ve etkileri nispeten yeni bir durumdur.   Modern metinlerde Life Style sözcüğünün ilk ciddi kullanımı genellikle Avusturyalı psikoterapist Alfred Adler'e dayandırılmaktadır.

Ancak Adler'in yaşam tarzı hakkında söylediklerinin daha çok, yetişkinlikte çocukluk dönemi terbiyesi, davranışsal ve kişilik yönlerine ve etkilerine odaklandığını ve bugün yaşam tarzı hakkında bildiklerimizden çok farklı olduğunu unutmamalıyız.

"Yaşam tarzı",  farklı dillerde farklı şekillerde ifade edilmiştir. İngilizcede, yaşam stili veya yaşama biçimi olarak ele alınmıştır. Bu da aşağı yukarı şu anlama gelir: " Yaşam tarzı; popüler müzik, televizyon programları ve reklamların sağladığı, algıları, değerleri, davranışları, ruh halleri ve zevkleri kapsayan durumdur.  Bir kişinin yaşam tarzı, kişisel davranışının bir bileşeni olmasa da, çoğu insan, yaşam tarzını özgürce seçmeleri gerektiğine inanır.

 Çoğu zaman, yaşam tarzı bileşenleri bir araya gelir ve insanlar da ortak bir yaşam tarzını uygulamak için ortak hareket ederler. Bir bakıma, sosyal gruplar genellikle belirli bir yaşam tarzına sahiptir ve belirli bir tarz oluştururlar. Yaşam tarzı, insanların kültürünün oluşumuyla yakından ilgilidir. Örneğin, bir toplumun insanlarının tanınması için, o toplumdaki insanların yaşam tarzına bakmak lazım. 

Toplumdaki yaşam tarzı gerçeğinin her şeyden daha fazla medyadan  etkilendiği kesindir. Dolayısıyla medyanın, yaşam tarzının ana bileşenleri olarak sunduğu öğeler, insanların gerçek yaşam tarzını da etkilemektedir. Medyanın sunduğu yaşam tarzının ana parçaları aslında toplumdaki önemini azaltıp çoğaltmaktadır. Bazen onları yok olmanın eşiğine getirmekte ve insanların hayatındaki önemli bileşenin  rolünü yok etmektedir. Bu nedenle, medyanın sunduğu ana yaşam tarzının hayatımızın ana bölümlerinden farklı olmasına rağmen, telkin edici olduğunu kesin olarak söyleyebiliriz.

Mevcut yaşam tarzımızın en önemli parçalarının, hatta ideal yaşam bile değil, sıradan yaşam tarzımızın parçalarının,  fitness, ev ve dekorasyon, yemek pişirme ve gastronomi, moda ve giyim, eğlence ve astroloji mi yoksa daha  çok başarıya ve mutluluğa ulaşmaya, ilişkiler ve bağlar kurmaya,  aileye, mesleğe, gelire ve geleceğe odaklanmak olduğunu sorgulamamız lazım. 

İnsanların hepsi uyuyup uyanırlar. Bu uyku ve uyanmak için farklı şekiller ve saatler düşünülebilir. Ancak uyumak ve uyanmak, sürekli artan çeşitlilikteki sonsuz kapasiteye sahip değildir ve tüketimle çok az ilgisi vardır. Maksimum tüketim, yemekte çeşitlilik ve yemekten maksimum zevk alma, çevreyi sürekli değiştirmenin zevki, kişisel zevkin önemi ve herhangi bir yalnızlık olasılığını ortadan kaldırma ve sürekli bir şeyle meşgul olma ihtiyacı, aslında tüm bunlara dikkat etme, sıradan insanların ve yaşam tarzının kaygıları medyadan kaynaklanır. Ancak bu kaygıların asaleti, ele alınması gereken ciddi bir sorundur. Bunlar yaşam tarzımızı şekillendirebilir mi? Ya da onları en az zorlukla idare etmek, onlarla baş etme seçeneğimiz olabilir mi?

Yaratılış ve yeryüzündeki yaşamın amacı ve bu yaşamın niteliği hakkında düşünmek, yaşamda gönüllü ve iradi bir eylem olarak düşünme adı verilen bir bölümün açılmasını gerektirir. Buna zaman ayrılması ve bunun için bir planın olması gerekiyor. İşte tam da kitabın önemi burada ortaya çıkıyor. Okuma, kendi yaşam tarzı tanımımızı, kendimize özgün yapabilir. Her insan bir kitap seçerek, yaşamın yeni bir anlamını elde edebilir. Aynı şekilde bir toplumun genel görüşünde, okuma ve bilgi yoluyla yaşam tarzını belirlemesi ve tanımlaması da mümkün. 

Kitap okumak, aslında topluma doğru yaşam tarzını gösterir. Okuma kültürünü içselleştirmek için, aile ocağı, eğitim kurumları ile birlikte, toplumdaki insanlara yardımcı olabilir ve arzu edilen bir yaşam tarzının sembolü olarak okuma kültürünün gelişmesini ve yayılmasını topluma sunabilir.

Toplumdaki bireylerin kitaba dikkatini çekebilecek en önemli ve temel yaklaşım, okumayı hayatımızın bir parçası haline getirmemizdir . Bu yüzden bunu yaşam tarzımız olarak kabul etmemiz gerek ve farkındalık kazanarak fark yaratmaya çalışmamız gerek.

Japon Yazar Haroki Murakami  " Sahilde Kafka" isimli kitabında  kitap okuma zevki ile ilgili şöyle yazıyor: "  Sadece oturup canının çektiğini okursun.  Her zaman okuldan sonra bisiklete binip mahallemizin kütüphanesine giderdim.  Tatillerde de hep oradaydım.  Alabildiğim her şeyi yutardım. Roman olsun, biyografi olsun tarih kitabın olsun her şeyi... "

"Eve gitmek istemeyen bir çocuğun gidecek çok az yeri olduğunu hayal edin. Kafeterya ve sinemaların ulaşılmaz olduğunu düşünün. Geriye kalan tek yerin kütüphaneleri ve bu yerlerin ne kadar iyi olduğunu, giriş ücreti olmayan ve kimsenin sinirlenmediğini düşünün. Kimsenin genç birinin böyle bir yere girdiğini görmekten rahatsız olmadığı bir yer. Sadece oturup istediğini okuyabileceğin yer. " 

Etiketler