Haziran 03, 2017 08:25 Europe/Istanbul
  • Cumhurbaşkanlığı Seçimleri - 16

İran İslam Cumhuriyeti demokratik seçimleri düzenleme konusunda oldukça parlak bir karneye sahiptir. Nitekim son dört onyılda İran’da seçim kampanyaları ve adayların rekabeti de ülkenin siyasi kalkınmasının önemli bir endeksi olarak bir çok gözlemcinin takdirini toplamıştır.

Bugünkü sohbetimizde ise İran’ın bulunduğu bölgede yer alan bazı ülkelerin siyasi nizamını ve halkın siyasi süreçlere katılım oranını gözden geçirmek istiyoruz.

Her ülkede halkın siyaset arenasına girmesi ve siyasi süreçlere katılmasının en önemli mekanizmalarından biri, seçimlerdir. Uzmanlara göre bir toplumda her ne kadar halkın seçimlere katılımı daha geniş ve adayların ve siyasi parti ve kanatların rekabeti için gerekli imkanlar daha fazla ise, o toplum siyasi açıdan daha fazla gelişmiş demektir. Bu açıdan bakıldığında bölgemizde İran, Hindistan, Pakistan ve Türkiye bazı ülkelerde seçim sisteminin daha derin mazisi vardır ve doğal olarak bu açıdan bölgedeki diğer ülkelerden daha farklı ve ayrıcalıklı konumları söz konusudur.

Siyaset meseleleri uzman Alirıza Davudi şöyle diyor:

İran’da siyasi kültürün en önemli göstergelerinden biri, halkın iki amaç uğruna seçim sandıklarına akın etmeleridir. Birincisi milli dayanışmayı, gönül birliğini ve milli diyaloğu sergilemektir, ki İran milleti 34 dönemlik seçimlerde bunu en iyi şekilde sergilemiştir. Aslında İran milletinin seçimlere katılma yönünde sergilediği yönetim anlayışı, milli iktidarı sergileme alanında sergilenebilecek en yüce, en karmaşık ve en önemli siyasi yöntem sayılır. Bizim bölgemizde üç çeşit siyasi nizam vardır. Çok kapalı siyasi nizamlar, çok açık siyasi nizamlar ve bir de dengeli ve bölgesel çerçevesi olan siyasi nizamlar. Bizim bölgemizde siyasi nizamların önemli bir bölümü birinci ve ikinci grupta yer alır. Ancak İran İslam Cumhuriyeti nizamı gerçekte akılcı ve güdümlü ve en önemlisi disiplinli ve dengeli bir siyasi nizamdır. Dolaysıyla seçimlerden söz ettiğimiz zaman aslında siyasi nizamda dengeleri kurmaktan söz ediyoruz ki özellikle de bu süreç bölge bazında milli iktidarımızı arttırmaktır ve bu da İran’daki siyasi nizamla bölgenin diğer ülkelerindeki siyasi nizamların arasındaki en önemli farktır.

Son yıllarda bölgede ve dünyada yaşanan değişikliklerin ardından bazı bölge ülkelerinde bazı ilkel demokrasi kalıplarında demokratik modeller kurulmaya başladı. Bu yüzden bu ülkelerin çoğunda seçimler düzenleniyor, fakat demokratik değişim pratikte gerçekleşmiyor, nitekim bölge ülkelerinin çoğunda da üç erkin birbirinden ayrı olma ilkesi uygulanmıyor. Bu yüzden Ortadoğu ülkelerinde siyasi yapılar demokrasi veya demokratik değişim sürecinden çok uzak olduğu anlaşılıyor.

Günümüzde dünyada yükselen yeni bir demokrasi dalgasının ardından Ortadoğu bölgesi de bu dalgadan etkilenmiş bulunuyor. Bu değişimin işaretlerine medeni toplumun yeni kurumlarının ortaya çıkmaya başlamasını örnek vermek mümkün. Buna karşın bazı devletler seçimleri kullanarak diktatörlük kurmaya çalışıyor. Örneğin Türkiye gibi bir ülkede yapılan reformların amacı, demokratik süreçlerin zemininde bir kişinin otoriterliğini kurumsallaştırmaktır.

Öte yandan bölgenin özellikle Fars körfezinin Güney kıyılarında yer alan Arap emirlikleri halkın medeni katılımları söz konusu olmadığı için gerçek meşruiyetten yoksundur ve bu yüzden de hakimiyetlerinin temelleri gevşek sayılır.

Siyaset meseleleri uzmanı Dr. Merendi şöyle diyor: İslam Cumhuriyeti nizamı demokratikleşme ve yasallaşma sürecinin bir çok aşamasını geride bıraktı, yani İslam inkılabının zaferi üzerinden henüz 50 gün geçmeden İslam Cumhuriyeti nizamı için referandum düzenlendi. İki ay sonra anayasayı belirleyen Bilgeler meclisi seçimleri düzenlendi ve bilgeler meclisi anayasayı tedvin ettikten sonra yazın sonları veya sonbaharın başlarıydı ki İslam Cumhuriyeti anayasası referandumu 1979’da düzenlendi. İslam Cumhuriyeti nizamında İslam inkılabının zaferi üzerinden 50 gün geçmeden seçimler düzenlendi ve ardından başka seçimler geldi ve bir buçuk yıldan daha az bir sürede tüm yasal merhaleler ve halkın oylarına başvurma işlemi gerçekleşti. Şimdi gelin bölgeye bakalım. Örneğin Libya’da Muammer Kaddafi 45 yıl önce darbe yaptı ve hiç bir zaman da halkın oylarına baş vurmadı ve kendisini de devrimin lideri ilan etti. Oysa Kaddafi darbe yapmıştı, ya da Sudan’da da durum aynı şekildeydi. Sadık Bahri 1988’de darbe yaptı, bu ülkelerde yıllarca halkın oylarına baş vurulmadı, ya da komşumuz Pakistan’da görüyoruz, iktidar genellikle darbelerle el değiştirir, gerçi arasında seçimler de yapılıyor, ancak darbeyi yapanlar gelip seçimlere katılıyor ve seçimler burada çok kötü ve çöz özel şartlar altında gerçekleşiyor ve iktidarın başına geçiliyor. Arabistan’da esasen seçim diye bir şey yok, Fars körfezindeki emirliklerde de seçim yok ya da eğer varsa, tamamen formalite ve kontrollü oluyor ve tüm adaylar kayıt yaptıramıyor ve herkes de oy kullanamıyor. Bu ülkelerin çoğunda kadınların oy hakkı yoktur, şimdi de son bir iki yılda oy hakkına kavuşmalarına rağmen aday olamıyor. Bahreyn gibi bir ülkede geçenlerde devrim yapıldı, burada parlamentonun yarısını kral ataması gerekiyor, esasen seçim diye bir şey yok, geriye kalan yarısını halk seçiyor ama, yine belli çerçevelerde seçebiliyor. Yani bu ülkelerde doğru düzgün seçim sistemi bulunmuyor. Şimdi Irak’ta her halükarda Saddam devrildikten sonra demokratik bir düzen kuruldu ve nisbi olarak seçimlerde halkın oyları etkili oluyor. Türkiye’de de bir çok darbe gerçekleşti ve Erdoğan da muhalifleri tasfiye ettikten sonra böyle bir atmosferde seçim düzenledi. Bölgede seyrek sayıda nizamda demokrasi seviyesi İran kadardır ve İran kadar özgür sayılır.

Image Caption

Son yarım asırda ve soğuk savaş sona ermesinin ardından bölge ülkelerinde bazı değişiklikler yaşandı ve bu değişiklikler bölgedeki otoriter rejimleri bekaları konusunda sıkıntı ile karşılaştırdı. Bu yüzden bazı bölge ülkeleri iktisadi ve siyasi reformlara yöneldi. Bu doğrultuda Ürdün ve Fas ve bir ölçüde Kuveyt’teki rejimler yasama meclislerinin gücünü biraz arttırdı. Bahreyn, Umman, Katar, Arabistan ve BAE istişare şuraları kurdu ve böylece seçim düzenlemeden parlamenter sisteme benzer bir sisteme yöneldi. Bu şuralar ise ancak istişare boyutunda güce sahiptir ve yürütme erkinin üzerinde hiç bir denetimi yoktur ve bu rejimlerin lideri bu şuraların üyelerini belirler.

Gerçekte bu ülkelerin liderleri istişare şuraları maskesi altında kendilerine ve rejimlerine meşruiyet kazandırmaya çalışıyor. Bu yüzden bölgedeki bir çok ülkenin rejimi tamamen kapalı ve otoriter rejimlerdir ve hiç bir zaman halkın siyasi katılımı söz konusu olmamıştır. Hatta dünyanın demokrasi bayraktarlığı iddiasında bulunan bir çok Batılı ülkede bile seçimlerin derin mazisine rağmen halkın katılım oranı kayda değer oranda değildir.

Siyasi kalkınma endekslerine göre İran İslam cumhuriyetinde seçimler genellikle halkın geniş katılımı ile düzenlenir. İran İslam cumhuriyetinde ilk seçim, İslam inkılabı zafere kavuştuktan 45 gün sonra düzenlendi ki bu da bir ülkede bir inkılap zafere kavuştuktan sonra düzenlenen en hızlı seçimlerdi. Öte yandan İran’da düzenlenen seçimlerde halkın katılım oranlarına bakıldığında ve bu oranların demokrasi iddiasında bulunan ülkelerde katılım oranları ile karşılaştırıldığında İran milletinin kendi kaderini belirleme sürecine siyasi katılım sağlama şevkinin diğer milletlere kıyasla çok yüksek olduğu anlaşılıyor.

Genel bir değerlendirmede, İran’ın çevresindeki ülkelerde siyasi katılım seviyesi kısıtlı olduğu söylenebilir. Gerçekte bu ülkelerde siyasi kalkınma endeksleri ya yoktur, ya da eğer varsa çok düşük düzeydedir ve gelişme temposu yavaş ve gecikmeli ve bir çok eksikliklerle beraberdir.